Experience Tumblr Like Never Before
Yağmur yağdı içime ,
Bir barut misali patladı
Darmaduman oldu içim bir anda
Tuhaf bir koku sardı
Yağmurlu bir havada içilen
Sigara dumanı gibi
Aklım, başım çorap söküğü
Anlamsız ve karmaşık
Sorguladım hep seni
O gülüşündeki nefesi
Hayata tutunduğun fikirleri
Islandı saçların düşlerimde
Bir tutam kokun kaldı yüreğimde
İçim hep hüzün dolu
Niçin, neden, niye?
Bırakıp gittin beni
O günden beri
Elimde bir gitar, kalbimde bir sökük
Dolaşıp durdum sokaklarda
Bir bir arkasını döndü, baktı herkes
“Bu kaçık kim?” diye
Dedim onlara: “Bir sevda delisi,
Yüreği isli ve çamurlu birisi.”
Umarım kırmadım sizi.
Elimde bir viski şişesi
Ayırmadım, sen gittiğinden beri benimle
Niçin, neden, niye?
Bırakıp gittin beni
Yüreğim seninle cıvıl cıvıldı
Sen gittin ve çamur her yer
Niçin, neden, niye?
Bırakıp gittin beni
Niçin, neden, niye?
Hüzün kalbin aynasıdır. İnsan en çok acıyı hisseder kalbinde, acıyı hissettiğinde yaşadığının farkına varır. Çünkü acı insanın hem ruhuna hemde bedenine mıhlanır.
Geri geri gidiyor zaman.
Neredeyim göremiyorum tam.
Bir bakmışım annem ile salıncakta,
Bir bakmışım babam ile ders başında,
Ancak bakmak ile kalıyorum.
Düşünüyorum sonra ,
Zaman ilerledi büyüdüm.
Mutlu muyum?
Ne kadar düşünsemde şimdiye kadar
Bu soru yanıtsız kaldı hep
Çok kayıplar yaşadım.
Hayatımdan, ruhumdan eksildi.
Düşündüm durdum hep.
Şu an yaptığım gibi,
Nerde yaşıyorum ben.
Geçmiş, gelecek, şimdi?
Bu mesele muğallak benim için.
Kalbim sıkışıyor bir anda .
Bende kendime geçmişten,
Bir pencere açıyorum.
Nefes aldığımı hissediyorum.
Geleceği düşünüyorum sonra tekrar,
Yine şimdiyi kaybediyorum.
Elimde yine bir şeyi tutamıyorum.
Zaman akıp geçiyor...
Hayatta yaşadığım ve yaşayacağım bütün hüzünler ve acılar, bir plan dahilinde kendi bilgim ve isteğimle gerçekleşmekte.
Yaralar
Kabuk bağlar,
Sızılar diner,
Acılar dibe çöker.
Hayatta
Sevinilecek şeyler
Yeniden fark edilir.
Bir yerlerden bulunup
Yeni mutluluklar edinilir.
Sessiz köşelerde yumuşak ve derin,
Hikayelerin çiçek açtığı ve hayallerin uyuduğu yer
Bir lamba parlıyor, dışarıdaki dünya—
Çok uzaklarda, içinde huzur var.
Kovalanacak kalabalık yok, konuşmaya gerek yok,
Sadece kitaplar, çay ve gizlice gitme zamanı
Tamamen sana ait bir alana-
Kalplerin büyüdüğü sessiz bir dünya.
Beni öldürmedi ama bir şeyler değişti,
Bir parçam kayboldu, sonsuza kadar yabancı.
Çekip gittim, ama aynı değil,
Gölgeli bir ruh, sessiz bir alev.
O gün kim olduğumun bir parçasını aldı,
Sebepsiz yere beni aramaya bıraktı.
Devam ediyorum ama boşluğu hissediyorum,
Bir zamanlar bütün olan bir kalp, şimdi yok edildi.
Bu beni bitirmedi ama tam değilim—
Ruhumun derinliklerinde bir yankı kaldı.
Buradayım, nefes alıyorum, ama gerçek reddedildi—
O gün bir parçam, sessiz sedasız öldü.
Hiç konuşulmamış bir vedada eşsiz bir acı vardır.
Ayrılmanın kendisi değil, takip eden sessizliktir- cevapsız kalan sorular, çözülmemiş anlar.
Belirsizlikle dolu bu vedalar, bizi olan ve olabilecekler arasında sıkışmış duyguların puslusu içinde bırakır.
İzahın yokluğu kendi acısı olur peşimizden gelen görünmez bir ağırlık.
Yine de bu rahatsızlığın içinde bir davet yatar - sadece yas tutmak için değil, aynı zamanda büyümek için de.
Hayat bize nadiren arzuladığımız kapanışı verir. İnsan kalbi kesinliği, tereddütsüz ilerlememizi sağlayacak temiz sonuçlar için özler.
Sebepler arıyoruz, berraklığın acıyı bir şekilde hafifleteceğini umuyoruz. Ama birisi açıklama yapmadan gittiğinde, anlatım uçları açık kalır ve zihin boşluğu doldurmak için yarışır.
Konuşmaları tekrar oynarız, anıları tekrar inceliyoruz ve durmadan kendimizi sorguluyoruz. Söylediğimiz bir şey mi yoksa söylemediğimiz bir şey mi? Önlenebilir miydi? Her şey daha farklı olabilir miydi?
Ancak gerçek şu ki, hayat her zaman o anda anlaşılmak için değildir. Her hikaye düzenli bir çözümle gelmez. Bazı bölümler aniden bitiyor, bizi belirsizlikle boğuşmaya zorluyor.
Ve bu, anlama ihtiyacımıza ihanet gibi hissettirse de, aynı zamanda derin bir ders barındırır: etrafımızdaki dünya çözümsüz hissetse bile, içimizde barışı geliştirme fırsatı.
Her elveda -konuşulan ya da konuşulmayan- bize öğretecek bir şeyler vardır. İzahı olmayanlar, en acısı da olsa en dönüştürücüdür. Bizi kontrolümüzün sınırlarıyla yüzleşmeye zorluyorlar. Bize sabrı, dayanıklılığı ve zor bırakmayı öğretiyorlar.
Sessizliklerinde, bize kendi kapanışımızı yaratmamız için meydan okuyorlar, aradığımız cevaplarda değil, içimizde keşfettiğimiz güçte şifa bulmak için.
Düşünürler ve filozoflar belirsizlik karşısında anlam bulma fikrini uzun zamandır keşfettiler.
Örneğin Stoics bize başkalarının hareketlerini kontrol edemediğimiz halde onlara tepkimizi kontrol edebileceğimizi hatırlatır. Marcus Aurelius, meditasyonlarında, dış dünyada aramak yerine kendini şimdiki zamana bağlamaktan, huzuru bulmaktan bahseder. Seneca da beklentilerin tehlikesini yansıtır, acılarımızın çoğunun başımıza gelenlerden değil, hayatın olması gerektiğine inandığımız yoldan kaynaklandığını hatırlatır.
Cevapsız vedalar bizi bu iç gözlem alanına zorla sokar. Kontrol yanılsamalarımızı söküp atıyorlar ve bize kapanmanın başkalarından isteyebileceğimiz bir şey olmadığını hatırlatıyorlar. Gerçek kapanış içeriden gelir. Birinin neden terk ettiğini ya da neyin yanlış gitmiş olabileceğini anlamak değil - bu cevaplara olan ihtiyacını serbest bırakmayı öğrenmektir. Geçmişin gölgelerine rağmen, şimdiki zamanda huzur bulmaktır mesele.
Bu süreç kolay değil. Rahatsızlıkla oturmamızı, çözüm tesellisi olmadan acılarımızla yüzleşmemizi gerektiriyor. Affedilmemizi ister -giden için değil, kendimiz için. Değerimizden şüphe duyduğumuz anlar için, değiştiremediklerimizi tekrar oynadığımız zamanlar için affetmek. Bizden şefkati içimize doğru uzatmamızı, değerimizin başkasının kalma ya da gitme seçiminin belirlemediğini kendimize hatırlatmamızı istiyor.
Zamanla anlıyoruz ki bazı hikayelerin yarım kalması gerekir. Dersleri yavaş yavaş gelişiyor, bize güç ve zarafet kapasitemizi öğretiyor. Söylenmemiş bir vedanın sessizliği, acı olduğu kadar da büyüme tuvaline dönüşür. Kapanma fikrimizi yeniden tanımlamaya meydan okuyor - dış bir çözüm olarak değil, iç bir kabul hali olarak.
Yeniden kendimize güvenmeyi öğrendik. Hayatın belirsizliklerinde yön bulma yeteneğimize inanmak. İlişkiler, güzel ve zenginleştirici olsa da, kimliğimizin veya gücümüzün tek kaynağı değildir. Cevaplanmamış bir veda bizi içimize bakmaya, bir zamanlar ihtiyacımız olduğunu düşündüğümüz açıklamalar olmadan bile olduğumuz gibi yeterli olduğumuzu keşfetmeye iter.
Çözülmemiş bir vedanın acısı bir gecede yok olmaz. Yavaş yavaş akıp gidiyor, bize yol boyunca sabır öğretiyor. Ama zamanla, kenarlarının yumuşadığını görüyoruz. Cevaplanmamış sorular aciliyetini yitirir ve sessizlik daha az yara ve daha çok bir alan haline gelir - anlam yaratmayı, direnç geliştirmeyi ve kendi yolculuğumuzu onurlandırmayı seçebileceğimiz bir alan.
Peki bu sessiz sonlardan ne çıkaracağız? Belki de en önemli ders şudur: Bizi kaybettiklerimiz değil, kaybettikten sonra nasıl yükseldiğimiz tanımlar. Cevapsız ilerleyebilme gücü, çözümsüz iyileşme cesareti - bunlar sessiz zaferler, dirençimizin derinliğinin kanıtı.
Kendine bir sor: Kapanış ihtiyacından vazgeçmek ne anlama geliyor? Belirsizlik içinde bile huzur bulma yeteneğine güvenmek neye benzer? Bu soruların cevapları kolay değil, ancak derinden özgürleştirici. Bize kendi şifamızın yazarları, kendi anlamımızın yaratıcısı olduğumuzu hatırlatıyorlar.
Evet bazı vedalar kelimelerin ötesinde acı olabiliyor. Ama aynı zamanda dönüştürücüdürler. Bırakmamız, büyümemiz ve sessizlikte güç bulmak için bize meydan okuyorlar. Ve bunu yaparak, kendi dayanıklılığımızın sessiz güzelliğini ortaya çıkarıyorlar - cevaplanmamış hiçbir sorunun ya da çözümlenmemiş elvedanın asla götüremeyeceği bir güzellik
Mevsimsiz vedalarım olur benim..
Veda ederim..
Ardımda bıraktıklarım olur bazen,
Bazen de ardım sıra gelenler..
Kör olurum bazen önümü bile görmem,
Deli dolu günlerim olur her şeye bir boşvermişlik..
Sonrasında
Alırım yalnızlığımı da;
Çekilirim şehrin en kuytu sokağına.
Çığlıklar savururum her bitişte,
Her geri gelişte..
Seviyorumlarım olur bazen,
Severim..
Nefretlerim olur bazen,
Nefret ederim..
Ve en çok da susarım.
Bilirim..
Konuşsam harflerim ağır gelecek,
Konuşsam, yaralarımın dikiş tutmazlığıyla savrulacağım en acımasız rüzgarlarda
ve bilirim;
#Sessizlik en güzel cevap olur bazen anlayana#
Susarken acı çekmez mi insan!
Acı da çekerim..
Kelimelerim içimde uçuşurlar,
#ama acımı zerre belli etmem#
Ben her bahar gitmek isterim sessizliğimle en uzaklara,
Gittiğim hiç olmadı..
Bilirim gidersem geri gelmem........
Vedâlar,soğuk olur sıkı giyin...!
Hafızam sıfır, sen anne sütüsün, Bozuluyor zaman geçtikçe yüzümün ütüsü, Kırışan alnımın isyanı dilden düşenlerdir, Kurtuluş yok, ölüm senden sen ölümden kötüsün...♠️♠️♠️