Birisi bana iyi davranınca devrelerim yanıyor, ona nasıl karşılık vermeliyim bilmiyorum. Ben görmedim hiç iyi, bilmiyorum.
~sönmüşbiryıldız
Artık şu dünya sofrasından kalksak mı? Yani ölelim diyorum. Evet, evet. Ölelim. Lütfen, artık ölebilir miyiz? Ölelim ya.
Şey, birazcık yoruldum da.
Bir gün herşeyin iyi olacağına inandırıyorum kendimi. Gerçekten olacak mı?
Kalpsiz diyorlar bana, umursamaz diyorlar bana. Fakat ben kendi facialarım yetmezmiş gibi bir de içimde dünyanın dertlerini de sırtlanan bir insanım bu yaşımda ve yıllardır. Mesela akşam dersten geliyorum. Hava karanlık ve şarkı eşliğinde adımlıyorum. Sokakta kimseler yok ve tek ses bile yok ama ben bir sürü şey görüyor ve bir sürü şey duyuyorum. Herhangi bir kapıya bakınca o kapının ardındaki evden çığlıkları duyuyorum mesela. O çığlıkların susması için yardım gelsin diye yalvaran çocuğu görüyorum. Ve o yardım gelmez, bir gün o sesler sussa bile o çocuğun kafasındaki o sesler susmamaya başlar. Ya da bir eve dönmekten korkan bir küçüğün endişeli adımlarını görebiliyorum. Evet, bunlar yokken görüyor duyuyorum ben bunları. Acaba delirdim mi? Ya da mesela bir insan kesiyorum gözüme, ona bakıp neler yaşadığını, neler yaşaya bileceklerini düşünmeye başlıyorum. Ne acılar çekmiştir acaba diye bir ses fısıldıyor bana... Böyle işte. Normal değilim. Ya da normal büyütülmedim...
Ben o günlerde o günlerin hiçbir zaman geride kalmayacağını zannediyordum. Korkudan ağladığım, içki kokulu gecelerin, gündüzlerin hiçbir zaman geçmeyeceğini düşünürdüm...
Geçti. Geçti ama geriye bir ben kalmadı. Geriye sadece ağır hasarlı ve duygusuz bir kız kaldı. Aslında haklıymışım, kaç yüz yıl geçse bile geçmeyecek...
Ha bir de, bana bir çocukluk borçlusun, dünya. Bir daha yaşayamayacağım çocukluğumu mahvettiğin için seni asla affetmeyeceğim.