Kavga, vahşet, facia içinde büyüyen insanların en büyük hayali huzur olur. Öyle işte...
Tutamayacaksanız söz vermeyin. Çünkü söz verdiğiniz kişi, tutulmayan her sözle biraz daha yıkılır, mahvolur...
Bu şarkıyı ilk duyduğumda 6. sınıftaydım. Kendi düşüncelerimle dinlediğim ilk şarkılardan biriydi. Ama şarkıyı anlamazdım. Sadece o zamanlar en sevdiğim renk pembe olduğu için dinlerdim bunu. Ama birkaç ay sonra, hala tam olarak anlamasam da, ağlayarak nakaratını kendim söyledim. Evet, ağlayarak. O yaşta yaşadıklarımın ağırlığına dayanamayıp ağlayarak okudum. Çünkü ölmek istiyordum. Evet, ben küçük bir çocuktum. O zamandan sonra bu şarkıyı bir daha hiç dinlemedim. Ve bugün birden dinlemeye karar verdim ve dinledim. Artık tam anlayarak dinliyorum. Tam bir anlayışla ve hem o zamanki acımla hem de şimdiki acımla...
Bana 17 yıl borçlusunuz, sevgili ailem.
Bir gün herşeyin iyi olacağına inandırıyorum kendimi. Gerçekten olacak mı?
Hani bazen bir şarkı açarsın ve gerisini hatırlamazsın ya. İşte öyle...
Yaşımdaki çoğunluk gezmeyi, tozmayı, hayatı yaşamayı iyibilir. Peki ben neyi iyibilirim?
Benim de iyibildiğim pek çok şey var aslında. Mesela ben iyibilirim ölümün kıyısından dönmeyi, iyibilirim nefret edilmeyi, fazlalık olmayı, bir kız çocuğu gibi değil de bir asker gibi büyütülmeyi. Kendimi herkes için feda etmeyi, çünkü sırf benim canımın zerre değeri olmadığını düşünmeyi. İyibilirim en önemli şahıs tarafından istenilmememe rağmen dünyaya gelmeyi, iyibilirim her kavgada kendimi hiçe sayıp herkesi korumayı. Her felaketi yaşamama rağmen "çok mutlu" maskesini takmayı da çok iyibilirim. Bak benim de iyibildiğim şeyler varmış.
Ve her şeyden öte, ben çok iyibilirim ölüm fermanımı imzalamayı...