Yaramın nerede olduğunu bilmiyorum. Yalnız bir yerlerim acıyor..
Şu an bir ağacın sırtında yan yana oturabilseydik ve sen kitabını okurken ben tutup arsızlığımla öpseydim boynundan.
Bende artık kimsenin ardı arkasını görecek hal yok. "Böyle davranıyor ama o öyle biri değildir." diyecek hal yok. Kötü bir zamandan geçiyor anlayışı hiç yok. Bende, sadece ne gördüysem ona göre davranmak var. Nasıl davranılıyorsa öyle davranmak.
Canım çok yanıyor, anlatamam.
İnsan en çok kendi kendine yetemediğini anladığında canı yanarmış. En çok o zaman dolarmış gözleri, yaralarına su tutulurmuş sanki. Parçaları dökülürmüş yerlere, ayak bileklerinden akar gidermiş hisleri. Beklermiş insan, bazen bir el beklermiş, bazen bir söz. Saklarmış insan göğüs kafesinde acılarını, kemikleri kırılana kadar umudun tozlarıyla yaşarmış. Tırnaklarından sızan kanı, kirpiklerinden düşen ışıltıyı son anına kadar yaşatırmış insan. İnsan yaşatırmış aslını, hayat değil. İnsan katlanırmış hayata, yaşamak için. İnsan sonsuzluk için var olduğunu söylermiş, sonsuzluk uçsuz karanlıklardan ibaretken.
İçim, bir çocuğun kapıda kalmışlığı gibi...
Ömür denilen, esip esmediği belli belirsiz bir rüzgârın bizi bir yerlere savurmasını bekliyoruz. Arkamızda bıraktığımız yarınların da bugüne hiçbir tesiri olmadığını bile bile yarına fazla umut yüklüyoruz.
Kendime yalan söylemeye başladığımdan beri kimseye inanmıyorum.
Belki sen varsın diye..
Sardunyalar soldu elimde.